4 Eylül 2010 Cumartesi

gölgem ve sen

Baktığı şeyin gölgesi olduğunu anlaması epey zman aldı. beğendi gölgesini, kendisini hiç beğenmediği halde. Saçlarımı biraz daha düzeltirsem dünyanın en yakışıklı gölgesine sahip olacağım.

Onla hep akşamları gezerdik, olabildiğince ara sokaklarda paylaşırdık şeyimizi, bu aşk değil demişti. Gündüzleri çalışırdı, bense şimdiki halimden pek de farklı değildim. gölgemi görse severdi beni, o zaman daha farklı "şeyleri" paylaşabilirdik.
Bir müddet sonra sıkıldı gölgesinden, boşu aldı garson, bir çay daha istedi...

Yıllardır geliyorum bu kahveye garsonun adını bile bilmiyorum, yıllardır geliyorum bu kahveye çayı tek şekerli içtiğimi bilr bilmiyor. Oysa garsonlar için en önemli saygı gösterme, işinde ustalığını ıspatlama göstrgesi budur. Bunun üzerinde de çok durmadı.
O buluştuğumuzda epey yağmur yağmıştı, akşamdı yine. Oysa gündüz hava ne güzeldi, gündüz buluşabilseydik eğer deniz kenarında oturacaktık, ona güzel sözler söyleyecektim. daha önce aklımdan geçirmediğim sözler, aklımdan geçselerdi sadece geçeceklerdi, hep böyle olurdu hiçbir düşüncenin daimi adresi değildi aklı, tek güzel yanı bütün iyi düşüncelerin yolu üzerinde bulunmasıydı.

Yağmurun yağmasına ilk başta sevinmiştim, o aptal şiirleri getirmişti aklıma, kafiyeler düşecekti sağıma soluma. Epey hızlandı yağmur, hiçte bahar yağmuruna benzemiyordu. zaten okduğum hiçbir roman sayfası hayatımın bir anı olmuyordu. Hayataım bir kaç kelimelik bir cümle olabilirdi ama bu kelimeler daha önce asla bir araya gelmemeliydi. Hemen ilk binanın bizi ıslanmaktan koruyacağı çıkıntısının altına altına kaçtık. Hiçbir kitapta bu kadar kötü bir mimariden bahsedilmemişti. dümdüz-gri bir Ankara binasından farksızdı ve daha kötü yanı bu çirkinliğini gizleyecek diğer binalardan epey uzaktaydı...

Saçları ıslamıştı ve uzun gri paltosu...

O an orada öptüm onu. aklımın bir tuzağıydı düşmüştüm, dudaklarıyla kaldırmasını beklemiştim beni, kötü bir şiir için birikmek üzereydi cümlelerim... öptü beni... dahası ve sonrası yoktu.. yağmur durdu. doğaya ayak uydurmamak elde değildi.
Biraz daha dolaştılar. Kelimeler biraz uzaktaydı ve onca çığlığa rağmen gelmediler. çaydan bir yudum aldı ve soğuktu... soğuktu.

gölgesine baktı, yoktu...

bulutlar güneşe set, hikayenin devamına rest çektiler. Biraz daha sürse ağlayacaklar ve orta yerinden hayatına dalacaklardı. Kötü bir hayatın tekrar sancılarına kimsenin ihtiyacı yoktu. Çayı içmedi... ismini bilmediği garsona son parasını verdi ve para üstü gelmeden hikayenin yazılmayan kısmına doğru yavaşça gitti..

19 Aralık 2009 Cumartesi

terbiyeli şiir

kitaplar dolusu sözler
ve anlatmak için bir anı
saatlerce kurgulanan cümleler
"sen benim yalnız bildiğim
bütün yerlerin kalabalığı
ben kalabalıkta kaybolan
gölgenin takipçisi"

yollarda gidiş-gelişim
"yol oluşun"
yol gözleyişim
gelmemen (gelemem)
teninde kaybolan gözlerim
ellerimde gidip-gelen hayalin