10 Ekim 2009 Cumartesi

gereksiz yol

“Yürüdüğümüz yollar” diye bir cümle kurma isteğiyle sona doğru geliyordum. Aklımdaki tek şey bir müddet sonra senle bana ait bir özne önderliğinde bilinen ( bilindiği sanılan ) evvel zamana ait yüklem eşliğinde saadetime ermekti.
Sana giden yollar benle gitme ihtimalin olmadığı için hep karanlıktı. Bende önümü görmememi buna bağlıyordum. Senin bana ışık olma ihtimalin yoktu, son karanlıklar içinde yok oluyordum. Tam olarak böyle bir zamandı. Zifiri karanlık / simsiyah bir şekilde karşılaştık. Birbirimizde bir kusur görme ihtimalimiz yoktu. Ellerin, gözlerim, saçların, yüzüm siyahtık işte. Birbirimize dokunmadık hiç ama bir an bile ayrıldığımız söylenemez. İlk kez baş başa bir yolda yürüyorduk. Nereye gittiğimiz meçhul, ne de burada olduğumuzu soruyorduk bile.
Kimse görmedi bizi. En kalabalık yerlerde yürüdük. Bütün sevdiğimiz şarkıları söyledik, dinledik. Her şey güzeldi, cümlem bütün öğelerine ulaşmıştı ama mutsuzduk bu sefer. Mutsuzluk buluşturmuştu bizi, böyleyken durum son için geçerli bir sebep değildi mutsuz olmamız.
Karanlıkta boğulduk. Dönüp cümleme baktığımda geride sadece, çoğul eki yoktu. Bu yaşanan hikayenin adı yoktu. Adın yoktu. Her şeyden öte bunu yazmaya hiç gerek yoktu.

masa

Masa kalabalıktı. Hiçbir tercihin birleşimi olmazdı bu yığın. İçtiğim biraların çabucak bitmesi, masada muhabbetin şen şakrak olması, benim tek kişilik yolculuğuma onunla devam etmek istemem benim her yudumumda biraz daha ilerlemem, yolun engebeli bir hale gelmesi, muhabbetin benle ters istikamete ilerlemesi onun muhabbetin peşinden gitmesi, cümlenin bitmemesi…


Dört saat sonunda benim yoldan çıkmam, içki yolunda trafiğin sıkışması, birkaç bakışma, aslında uzun uzun bakmam, birkaç kez bana bakması (dram)


Aslına bakılırsa sürekli tekrarlanan kötü bir oyunun “seyircisiz” bir şekilde tekrarlanması. Bir umutla her seferinde sahneye çıkmam sonunu getirmeden yorulmam ( Ne bu oyun böyle sürerdi ne de sonu gelirdi.) Birkaç ikinci perdeye geçilmesine rağmen yarıda kalan heves, kesilen nefes ( sadece kafiye).


Geçen zaman, süren muhabbet, içkinin beni yoluna alması, benim yol aldığımı sanmam. Gittikçe acılaşan bir hikayede bir sonraki satırda satırla filmin kesilmesi. Trafiğin kapanması, yolun bitmesi, masadaki kontenjanımın uzun uzun bakışmalara hakkı olan ve bol seyircili bir oyunun oyuncusu tarafından doldurulması.


Yalnız kalmam, tekrar yanılmam