10 Temmuz 2009 Cuma

Ahmed Arif' e dair bir kaç söz-1 / Engin DÜZ

süleyman demirel' le aynı dönemde afyon lisesin' nde okumasının bu kadar kısa sözle bu kadar çok şey anlatmasında bir ilgisi var mı diye hep düşünmüşümdür. belkide dönemdaşına inat, onun laf kalabalığına karşı bir tavırdı kelimelerle arasının bu kadar iyi olması.

aslında bu yazıya başka isimlerle olan ilişkilerini anlatarak başlamak istiyordum. sanırım en uygunsuz isimle başladım üstada dair sözler etmeye.

ahmed arif türk şiirinde kendisine ait bir yeri olan bir şairdir. enver gökçe, nazım hikmet gibi şairlerle karşılaştırılmış olsa bile asla bu şairlerden etkilenmemiştir. aksine için de bulunduğu dönemde varolan şiir akımına (garip) bile dönüp bakmamıştır. ki ahmed arif' in dönemdaşı ve sonrasında varolan bir çok şairi etkilemiştir bu akım. başka şairleden etkilendiği tek bir dönem vardır bu ise lise çağlarına rastlar. şiirle tanışan her genç gibi döneminin şairlerinden etkilenmeler olur. fakat bu durum ahmed arif' in şiire bakışına ve yüklediği anlamla asla uyuşmaz. lise dönemindeki bu kısa etkileşim sadece arif' i şiirle tanıştırmış ve son bulmuştur.

şiirler tanışmasından kısa dönem sonra şiirin nasıl yazılması gerektiğini ve neyi anlatmasını gerektiğini iyice belirlemiş ve bu doğrultuda şiirlerini yazmıştır.

"ve ben sairim.
namus iscisiyim yani,
yurek iscisi. "

mısralarıyla yaptığını en güzel sözlerle anlatmıştır yine.

ahmed arif' in garip akımından etkilenmemesinin en büyük etkenlerinden biride orhan veli, oktay rıfat ve arkadaşlarını birer istanbul burjuvası olarak görmesinden dolayıydı. bu grubu "fransız toplumunun, bohemi, serseriliği ve gerçekten kaçma çabalarını kutsayan" şairler olarak tanımlıyordu ve halkın duygularına ve çıkarlarına yabancı olan bu yazarları kendi deyimiyle ırgalamıyordu. çünkü ahmed arif nede yaşadığını ve hangi baskılara maruz kaldığını bilen bir şairdi. şiiri bundan uzak olamazdı. "az gelişmiş değil, sömürülmek için geri bırakılmış bir ülkenin, aşiret töreleriyle yetişmiş bir çocuğuydu" kendisi ve bu her mısrasından kan misali damlıyor ve bıçak gibi kesiyordu bellekleri..

şiirde etkilenmek ile ettiği laflar bazı bulanık kafalar için ilça görevi görmektedir: "..iş bir kez etkiye dökülmesin. etkilere bile bile kucak açan bir şairin soylu bir yol seçtiği söylenemez bence. bu yol ile insan belki bir deneyci olabilir, ama asla şair olamaz.."

aslında böyle bir yazıya başlarken aklımda olan ilk isim cemal süreya idi.(cemo baboş) cemal süreya ile ahmed arif şiirleriyle pekte benzeşmemelerine rağmen sürdürdükleri hayat dolayısıyla büyük bir ortak paydası olan bir birliktelik içindeydiler. bu dostluk sağlam bir temelde gittikçe artan bir paydada devam etmiştir. hatta ahmed arif'in temiz bir gömleği olsaymış ve buluşmaya gelebilseymiş cemal süreya' nın kardeşiyle evli dahi olabilirmiş.

cemal süreya' nın ahmed arif dair verdiği bilgiler(yazdıkları, paylaşımı) azımsanmayacak derecededir fakat yazdığı kısa bir şiir en anlamlılarından birisidir gözümde.


"bir şair : ahmed arif
toplar dağların rüzgârlarını
dağıtır çocuklara erken"


söz cemal süreya' ya gelmişken "hasretinden prangalar eskittim" kitabının bize daha erken ulaşması için ortaya koyduğu çabalara değinmeden geçmek olmazdı. eğer mehmet fuat sözünden dursaydı ve yediği penaltılardan birazcık utansaydı kitap bir sene önce basılmış olacaktı. bu kitap için cemal süreya üç başarılı penaltı atmıştır.

ahmed arif adı asla siyasetten ayrı anılmamıştır. oysa arif halk şairidir. halkın diliyle seslenmektedir. yaşıtlarına ve çağdaşlarına bugünleri anlatan yaşlı bir ozan gibidir seslenmeleri. şiirinde sözü vardır. her kim okursa okusun şiirini kendisi sesleniyordur bize. şiirinde ortaya koyduğu şekil ve kendine ait mısra vurgularıyla bunu başarıp bir çok nesli etkilemiş bir şairdir. yaşadığı dönemin, süregelen acıların, yanlışların sesidir. aşkın sesidir ahmed arif.

"açardın,
yalnızlığımda
mavi ve yeşil,
açardın.

tavşan kanı, kınalı - berrak.
yenerdim acıları, kahpelikleri...
gitmek,
gözlerinde gitmek sürgüne.
yatmak,
gözlerinde yatmak zindanı
gözlerin hani?

"to be or not to be" değil.
"cogito ergo sum" hiç değil...
asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
durdurulmaz çığı
sonsuz akımı.

içmek,
gözlerinde içmek ayışığını.
varmak,
gözlerinde varmak can tılsımına.
gözlerin hani?

canımın gizlisinde bir can idin ki
kan değil sevdamız akardı geceye,
sıktıkça cellad,
kemendi...

duymak,
gözlerinde duymak üç - ağaçları
susmak,
gözlerinde susmak,ustura gibi...
gözlerin hani?"

aşk hayattan kopuk bir duygu değildir ve bir baışna yer alıp hayatta seslendiremeyecek kadar kutsal ve hayattandır. yazdığı her şiirin daha önce duyduğumuz bir türkünün sözleri gibidir. melodisi kendindedir ve duymamak elde değildir. seni içine alacak ve dünyasını anlatıp seni bir parçası yapacak mısralar seslenir ve hiç beklemedik yerde deşer yarayı. "oy sevmisem ben seni ..."

karamsar bir şair değildir. gördüğü işkencelere, yattığı hapsilere inat ve kürtçeye-zazacaya çevirilen şiirlerine dayanarak gururla ve inançla seslenir okuyanına, onu dinleyenine. .

kulak vermemek elde midir böyle bir seslenişe:
"umutsuzluğa düşmek ise bir devrimciye yasaktır. cellat elinde işkencede ölüme bir soluk kalmışken bile. yalnız yasak değil ayıptır da. çünkü devrimcinin kendisi, insanlığın yarını ve umududur. bu bir kural, bir ilkedir bu. namussuzluğun, alçaklığın egemen olmadığı, soylu, güzel ve onurlu bir dünya, bu temel ilke üzerinde kurulur."

kulak vermemek elde midir böyle bir şiire:
"öyle yıkma kendini
öyle mahsun öyle garip...
ünerede olursan ol
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne
tükür yüzüne celladın
fırsatcının, fesatcının, hayinin...
dayan kitap ile
dayan iş ile tırnak ile, diş ile
umut ile, sevda ile, düş ile.
dayan rüsva etme beni."
ahmed arif bir kaç sözle anlatılacak birisi değildir. kendisini tanımanın en iyi yolu yine şiirlerinden geçer. bu topraklara ve bir çok güzelliğie sevdalı bir şairdir kendisi.
"kendisini hapishaneye götürülmek için elleri kelepçelemiş bir şekilde trene bindirmiştir. askerle beraberken yolculuğu başlamışken yolculardan birisi ahmed arif ' in yanına oturur ve kendisine sorar:
- suçun ne, neden gidiyorsun hapishaneye?
ahmed arif cevap verir:
- sevdadandır."

anadolunun diliyle anadoluyu unutmadan anlattıklarını, şehirde yaşayan buralı dinler ve hemen arkasında duran ora insanı görür. mısralarda yaşayan uzak insanları görür. bu mesafe ancak hasretle ölçülür, her mısra hasreti körükler. okuyan anlar hasretinden prangalar nasıl eskitilir. her mısra sevdadandır.

not: bir şeyler anlatmak için bir denemeydi sadece. uzun bir müddet sonra ya genişletilecek yada ek bir yazıyla desteklenecektir.
iddiasız kendi derdinde bir yazı. derdi sevdadır malumunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder